Giriş
Fikret Karčić’in Boşnakların Kültürel İslamı çalışmasında öne sürdüğü birçok etken Bosnalı Müslümanların dinî uygulamalarını şekillendirmektedir. Bunlar, Osmanlı İslamî ve kültürel bölgesini; Osmanlı öncesi Balkanlar’da yaşayanların “İslamîleştirilmiş” uygulamanın varlığını; İslam’ın yorumunda İslamî reformizm geleneğini (ıslah); İslam’ın İslam Cemaati şeklinde kurumsallaşmasını ve laik devlet içinde İslam’a uyma pratiği gibi İslam’ın ehl-i sünnet dalını, akide de Maturidi öğretisi ve fıkıhtaki Hanefi mezhebini ve ayrıca belirli tasavvufi emirleri (tarikat) içerir (Karčić, 2006). Bu faktörler, yirmi birinci yüzyılın başında Müslümanların bu alana entelektüel katkılarını da etkilemiştir. Ek olarak, bölgede ve başka yerlerde meydana gelen birkaç olay, aşağıda tartışılacak olan ek tartışmalara yol açmıştır.
On dokuzuncu ve yirminci yüzyıllarda çoğunluğu Müslüman olan ülkeler sürekli bir ekonomik ve politik gerileme yaşamıştır. Bu ülkelerin Avrupalı güçler tarafından işgal edilmeleri ve sömürgeleştirilmeleri, modern (Müslüman toplumlarda) İslam’ın rolü hakkında bir dizi entelektüel tartışmayı başlatmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlardan çekilmesinden sonra Bosna-Hersek önce 1878’de işgal edilmiş, ardından 1908’de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tarafından ilhak edilmiştir. İlk kez, neredeyse beş yüz yıl sonra, Bosnalı Müslümanlar kendilerini büyük Müslüman ülkenin (Osmanlı Devleti’nin) dışında bulmuşlardır. Yirminci yüzyılın başında, Bosnalı Müslümanların tartışmaları Müslüman yaşam tarzını korumaya ve bazen de ağırlıklı olarak Hristiyan bir ortamda varoluş sorunları üzerine odaklanmıştır. Bu sırada Bosna ve çevresindeki diğer topluluklar devlet, millet, siyaset ve siyasi partilerle ilgili sorunlarla meşgulken, Bosnalı Müslümanlar ne tür kıyafetler giyilmesi ve başörtüsü kullanılması gerektiğini, ne tür okullar olması gerektiğini, Müslüman bir kadının toplumda sosyal faaliyetlerde bulunabilirliğini ve kızların modern okullara gönderilip gönderilmemesi gerektiğini tartışmışlardır. On binlerce Müslüman Türkiye’ye göç ederken, Müslüman yazarlar göçün müsaadesi ve sonuçlarını İslamî bir bakış açısıyla tartışmışlardır (Karčić, 2002, s. 9).
Bu dönemde ilk reformist fikirler, Muhammed Farid Wajdi (1875-1954), Muhammed Mustafa el-Maraghi (1881-1945) ve Mahmud Shaltut (1893-1963) liderliğindeki Mısır İslamî reformizm okulunun etkisi altında Bosna’da yayılmaya başlamıştır (Karčić, 2009, s. 23). Bu fikirlerin ana kahramanları, Mehmed-beg Kapetanović Ljubušak (1839-1902), Safvet-beg Bašagić (1870-1934), Osman Nuri Hadžić (1869-1937) ve Edhem Mulabdić (1862-1954) gibi Bosnalı Müslüman modernistlerdi. Bunlar ve diğer yazarlar, dinî ve ahlâkî değerleri sürdürmenin yanı sıra Avrupa medeniyetinin olumlu yönlerini kabul etme konusunda fikirler öne sürmüşlerdir (Karčić, 2009).
Bu entelektüel tartışmaların yayınlandığı Behar (1909-1911) ve Biser (1912-1918) dergilerinin sayfaları ilerleme, reform, İslam ile akıl arasındaki uyum, İslam ile Avrupa veya Avrupa değerleri, zafer İslam’ın yeni ve taze yorumu gibi kelimelerle doluydu (Karčić, 2002, s. 21-65). Bosnalı Müslüman yazarlar, Müslüman dünyanın diğer bölgelerindeki çağdaşları olarak, sürekli Müslüman gerileme, geri kalmışlık ve zayıflığa cevaplar ve çözümler arıyorlardı. Teolojik ve hukuki konular dışında odak noktaları, Müslüman dünyasının gelişiminin sosyal, politik ve kültürel yönleriydi (Karčić, 2009).
Yirminci yüzyılın önemli olayları, Bosna’daki Müslüman entelektüellerin çalışmalarını şekillendirmeye devam etti. Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle Bosna, Sırplar, Hırvatlar ve Sloven Krallığı’nın bir parçası oldu (1929’da adı Yugoslavya Krallığı olarak değiştirildi). Bu siyasi ve idari değişiklik Bosnalı Müslümanları sadece din özgürlüğü açısından değil ekonomik olarak da etkiledi. 1927’de Reîsü’l-ulema Džemaludin Čaušević (1870-1938), vakıf mülkleri, özellikle de Bosna’daki eski Müslüman mezarlıkları hakkında ciddi tartışmalara yol açan bir konuşma yaptı ve bu yerlerin konut, park ve yol inşa etmek için kullanılabileceğini iddia etmiştir. Aynı konuşma, Bosnalı Müslümanların, özellikle bir zamanlar zengin olan feodal sınıfın yeni siyasi koşullar altında büyüyen ekonomik gerileme ve yoksullaşma sorununun altını çizmiştir. Ülkenin artan sanayileşme ve modernizasyonunun zorluklarına ve yeni empoze edilen ekonomik çerçeveye cevap vermek için, faiz içeren bankacılık işlemleri üzerine tartışmalar ve Kuran’a olan ilginin gerçekte ne anlama geldiğine dair daha fazla analiz Bosnalı ulemanın zihnini meşgul etmiştir (Karčić, 2002).
Müslüman dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi, Bosnalı Müslümanlar arasında, gelenekçiler, dinî reformistler ve seküler modernistler gibi büyük akımlar ortaya çıkmıştır. İki dünya savaşı arasındaki dönemde Boşnakların İslam anlayışındaki ve dinî uygulamalarındaki önemli değişikliklerden din modernistlerinin akımı sorumluydu. Kuran’ın Boşnakçaya tercümesi ve yorumlanması, okullarda modern laik disiplinlerin ve ana dilin tanıtılması da dâhil olmak üzere İslamî eğitim reformunun yanı sıra şeriat mahkemeleri ve vakıflarında reform, şeriat kişisel hukukunun kanunlaştırılması, geçerli şeriat kanunundaki değişiklikler (çok eşliliğin sınırlandırılması, kadına boşanma hakkı verilmesi vb.), Müslüman kadınların özgürleşmesi, Boşnak halkının genel canlanmasını savunan modern bankacılığın kabulü ve benzeri popüler İslamî uygulamaların (mevludi) belirli yönlerinin tanıtımı ile itibar kazanmışlardır (Karčić, 2003, s. 121).
1. Dünya Savaşı’nın sonuna gelindiğinde Bosna, Yugoslavya Federal Cumhuriyeti’ni oluşturan altı topluluktan biri oldu. Savaş sonrası iktidara gelen komünist rejim dinî toplulukların mal varlıklarına el koymak, din adamı ve âlimlerini hapsetmek, dinî özgürlüklerini kısıtlamak dinî toplulukları kurumlarını lağvetmek gibi bu topluluklar üzerine sert tedbirler uygulamıştır. Eski Komünist Yugoslavya erken döneminde iki çeşit yayın karakterize edilmektedir. Birincisi İslam’ın basit yapısı ile ilgili mektepler için yazılan ders kitaplarıdır.[1] Bu kitaplar en çok çocuklar ve gençlerin namaz öncesi hazırlık için gusül, abdest ve temizlik konularına yani dinlerinin temellerini öğrenmeleri üzerine odaklanmaktaydı. Bu ilk yayınların önemi hem bugün hem komünist dönem boyunca edisyon ve kopyaların miktarlarında belirgin olarak görülmektedir.[2] Sufara’yı da içine alan Kur’an Arapçasına giriş kitabı, Kur’anı doğru okumak için tecvit, hac farizasının nasıl yapılacağı, duaların toplanması (Zbirka Dova), Yasin sûresi ve diğer birkaç yayın başta olmak üzere Bosnalı Müslümanlar arasında İslam uygulamaların temellerini korumak için kullanılmıştır.[3]
70’li ve 80’li komünizm sonrası yıllarda din üzerine genel liberal tutum Müslüman yazarların geniş projelere başlamasına izin verilmesiydi. Müslüman entelektüel çevre uzun zaman, Saraybosna’da 1997’de Hasan Skapur tarafından baskısı yapılan Sahih-i Buhari çevirisi ve bu yayınların doğru hadis kaynaklı olması üzerine odaklandı.
Tevfik Muftić’in başlıca çalışması Sırpça-Hırvatça, Arapça sözlüğü, Balkanlar’daki Arap dilcilerin son yüzyılın ikinci yarısındaki çalışmalarına işaret etmektedir.[4] İslamî çalışmalarının yanı sıra onun Arapça dilinin öğrenimine katkısı ve sözlüğünün İslam üzerine çalışan aydın ve öğrenciler için hala en uygun eser olması onun bu alana olan büyük etkisine örnektir.
Diğer yayın çeşitleri süreli yayınlar ve gazetelerdir. 1935’te Takvim ilk sayısını çıkarmış ve 1951’e kadar bir almanak şeklinde devam etmiştir. Bu almanak, 1951’den itibaren dinî ve kültürel kitaplarla takviye edilmiştir. Takvim’deki kitaplar başlıca basit ahlâkî, hukuksal, kültürel ve tarihi konular üzerine odaklanmaktaydı. Akaid inancının öğretimi, ibadet ve sınırlı ölçüde sosyal meseleler ve muamelat meseleleri inceleniyordu. 80’li ve 90’lı yıllar boyunca diğer bir yayın Glasnik, Yugoslavya zamanında Müslüman halk arasında okunan en popüler yayın oldu ve en etkili Müslüman yazarların görüşlerini anlatması için de bir vasıtaydı.
Bu zamanın Müslüman edebiyatında geçerli ana temalardan biri geniş manada Muhammed Abduh (1849-1905) tarafından kurulan Mısır Okulu düşüncesinin etkilediği Müslüman reform düşüncesidir. Dinî modernizm İslamî toplumlarda baskın bir yönelim olmuştur. Böyle bir yönelimin göstergesi, Reform-Rönesans gibi isimleri de içeren birçok adla anılan, yeni kurulan Preporod gibi yayınlar Müslüman entelektüel liderliğin niyetlerini göstermektedir. Preporod son elli yılda varlığını sürdürmüş ve Balkan bölgesi ve Bosna’da bulunan bütün Müslüman toplumun iç dönüşümü için “Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.” (Rad sûresi, 13:11) mottosu ile bir çağrı olmuştur (Karčić, 2009, s. 29-30).
Preporod, önde gelen ve üretken bilim adamlarından biri olan, bir bakıma Yugoslavya İslam Cemaati’nin resmi “kalemi” (cemaatin en yüksek memurlarından biri) olan Hüseyin Đozo (1912-1982) tarafından kurulmuştur. Đozo reformist ve modernist okullarla irtibatlıydı. (Medreset-ül Islah ve Tedcid). Onun üstatları ve hocaları Muhammad Abduh, Reşîd Rıza (1865-1935), Mustafa al-Maraghi ve Mahmud Shaltut idiler.
Bir El-Ezher mezunu olarak, esas olarak yukarıdaki âlimlerin, özellikle Muhammed Abduh’un reformist fikirlerinden etkilenmişti.[5] Đozo’nun İslam’a yaklaşımı; Kur’ânî vahiy ile akıl ve dolayısıyla İslam ile bilim arasındaki uyumluluğun mutlak doğrulaması ve Kur’ânî mesajda yer alan ebedi “kavramlar” arasındaki ayrım ve bu kavramların yorumlanmasının tarihselliği gibi iki önemli noktada karakterize edilmektedir (Omerika, 2006, s. 364).
Glasnik’in Soru-Cevap bölümünde yayınlanan fetvalarından birinde “İnsan sağlığını korumak amacıyla bilim tarafından gerçekleştirilen her şey şeriatta da tamamen meşru ve caizdir” diye yazmıştır (Hasanović ve Đozo, 1999, s. 389). Bu nedenle onun İslam düşüncesine ana katkısı, İslam düşüncesi reformunda ısrarı, İslam’ın temel kaynaklarının (yeniden) yorumlanması ve bunların çağdaş bağlamda yeni uygulamalarıdır.
1980’lerden sonra komünizmin çökmesiyle İslamî yayınlar ve kurumlar modernist yazılar, analiz ve araştırmalar, tefsir, Kur’ân bilimleri, hadis, fıkıh, Arapça gibi alanlarda faaliyetlerine devam ettiler. Yüksek İslamî öğrenimin en saygın kurumu olan İslamî İlimler Fakültesi, öncekiyle aynı türden yayınlarına devam etmekteydi. Bu yayınlar çoğunlukla bu mezunlar ve İslamî çalışmalarla ilgilenen diğer fakültelerden okuyucuları olan özel ihtiyaçlara yöneliktir (I. Bušatlić, kişisel görüşme, 20 Mayıs 2009). Preporod ise aynı editoryal politikayı ve din ve kültüre yönelik eğilimi sürdürmektedir (A. Kadribegovic, kişisel görüşme, 21 Mayıs 2009).
Daha yeni metinlerin hem ülkedeki hem de bölgedeki mevcut sosyal ve politik durumu analiz etmesi dikkat çekicidir.[6] Preporod’un çağdaş Müslüman dünyasının ve Batı’nın önemli entelektüel eğilimlerini takip etme kararlılığı, İslamî modernite ve evrenselciliğin başlıca akımlarının çoğunu kaydetmesine ve bölgeye aktarmasına yol açmıştır (Karić, 2011). Preporod aynı zamanda yerel olayları, cami açılışlarını, IC içindeki idari değişiklikleri vb. son elli yılda olduğu gibi tutarlı ve kapsamlı bir şekilde sürekli olarak kaydetmektedir.
Son otuz yılda, Boşnak dilinde yazılmış veya diğer dillerden çevrilmiş kitaplar, sayısı artan küçük yayın şirketleri, STK’lar ve bireyler tarafından basıldı. Bosna-Hersek İslam Cemaati ve daha önce Müslüman dinî edebiyatın münhasır yayıncısı olan yayınevi El-Kalem artık eşsiz konumunu koruyamamıştır. Piyasa, kitapçıklar ve İslam üzerine az çok önemli diğer kitaplarla dolup taşmıştır. Bilgiye kolay erişim, önde gelen Müslüman akademisyenler tarafından yazılmış kitap ve makalelerin mevcudiyeti, yayıncılıktaki teknik ilerleme ve yayınlama özgürlüğü, yazarların çeşitli konularda eserleri çevirmesine ve yayınlamasına olanak sağlamıştır.
Yayınlar, Yusuf al-Karadavi, Muhammed al-Gazali, Muhammed Esed gibi modernist yazarlardan Bin Baz gibi Selefi yazarlara ve Amr Khalid gibi popülistlere kadar uzanır. Son otuz yılda İslam üzerine 3000’den fazla kitap yayınlamıştır.[7] Savaş sırasında ve hemen sonrasında, vahabi, şii, sufi ve diğer kaynaklardan literatür ücretsiz olarak temin edilmiştir. Bu kitapları yazmak, çevirmek ve yayınlamak için ana kriterler belirli inançların, eğilimlerin ve dinî görevleri yerine getirme yollarının teşvik edilmesiydi. Komünizm sonrası dönemde, Müslüman yazarlar eşi görülmemiş yeni zorluklarla yüzleşmek zorunda kalmışlardır. Buradaki zorluk İslam’ı uygulayıp uygulamamak değil, nasıl uygulanacağıdır. Müslümanlara empoze edilen bu çağdaş zorluklar birkaç tema halinde incelebilir.
Bosnalı Müslümanların Yaşamlarına Tehdit Olarak Bosna Savaşı
Kronolojik olarak, komünizmden sonra Müslümanların karşılaştığı ilk zorluklardan biri, nüfusun fiziksel varlığına yönelik bir saldırı ve dinî yapıların yıkılmasıydı. Yüz binden fazla insan öldürülmüş ve bir milyondan fazla kişi yerinden edilmiştir (Okvirni Program Povratka Izbjeglica i Raseljenih Osoba u BiH za Period 2009-2014, 2009). Aynı zamanda 640 cami ve diğer dinî yapılar yıkılmış veya ciddi şekilde hasar görmüştür (Halilović, 2008).
Müslüman literatüründe savaş, cihat, şehadet, soykırım ve etnik temizlik kavramları önemli bir yer tutmaktadır. Bosna-Hersek’teki Müslüman nüfus en büyük zayiatı verirken, Bosna’daki komünizm sonrası Müslümanların bir çeşit çatışma ve soykırım sonrası zihniyeti benimsemeleri anlaşılabilir görünmektedir.
Müslüman dinsel literatür soykırım, zulüm ve Müslümanların öldürülmesini anlatan metinleri odağa almıştır.[8] Soykırım, savaş veya şehadet temaları, Müslüman entelektüel yaşamının herhangi bir teolojik veya dinî yönü ile bağlantılı değildir, ancak Müslümanların dinî ve kültürel literatürün çoğunda vurgulandığı gibi soykırım ve çatışmanın meydana geldiği kontekstin önemi ve bağlamıdır. Müslümanların Balkanların bazı bölgelerinden neslinin tükenmesiyle ilgili uzak tarihi gerçeklerin bilinmesi ve benzer koşulların başka bir son soykırımı getirebileceği korkusu, savaş sırasındaki soykırımı anlatan Müslüman yazarlarda bu eserleri hatırlatmak, belgelemek, tanıtmak ve yayınlamak ihtiyacını uyandırmıştır. Nitekim örnek olarak Muharem Omerdic (2005, s. 10), Bosna Savaşı sırasında öldürülen imamlarla ilgili monografisinde şunu yazmaktadır:
Bugün bu şehitlerimize artık herhangi bir ıstırap veya korku dokunmuyor; onlar kendilerinden önce şehit olanlarla beraber iyi durumdalar, cennetteler. Ancak, Bosna Hersek’i sık sık ziyaret eden acı olaylarda isimlerini zikretmek, onlardan bahsetmek, yaşayanların görevi olmaya devam ediyor. Bu nedenle, halkın acılarının farkına varılması niyetiyle ve mazlumların asla unutulmaması, tarihimizin kalıcı bir parçası olması, geleceğimizin kilometre taşları ve bizde rehin olması için mektuplarını da hikâyeden hikâyeye, olaydan olaya tek tek kâğıtlara onurlu isimlerle kazımak istiyoruz.
Soykırım artık Bosnalı-Müslüman akademisyenler arasında önemli bir akademik araştırma ve öğretim konusudur. Saraybosna İslamî İlimler Fakültesi soykırım araştırmalarıyla ilgili bir ders verirken, Saraybosna Üniversitesi İnsanlığa ve Uluslararası Hukuka Karşı Suçları Araştırma Enstitüsünü kurmuştur. Bir kamu bilim kurumu olarak enstitü, barışa karşı suçların, soykırım suçlarının ve tarihsel, yasal, sosyolojik, kriminoloji, ekonomik, demografik, psikolojik, politik, kültürel, tıbbi alanlardan savaş suçlarının araştırılmasıyla ilgili diğerlerinin yanı sıra çevresel hususlar ile uluslararası hukukun diğer ciddi ihlallerinin analizini yapmaktadır.[9]
Müslümanların çoğu kendilerini acımasız saldırganlığın nesnesi olarak görmektedir. Bosna örneğinde, bu, Sırbistan ve daha az ölçüde Hırvatistan tarafından gerçekleştirilen bir saldırıydı. Herhangi bir ulus veya grupta olduğu gibi, savaş Bosnalı Müslümanları o kadar etkilemiştir ki, sonuçları kolektif hafızada kalacak ve gelecek on yıllar boyunca dinî ve dinî olmayan literatürde görünür olacaktır. Ahmet Alibasic’in sözüyle, “Müslüman düşüncesi yıkıcı savaşlardan kurtuluyor ve yeniden bütünleştirildiği daha geniş Müslüman dünyasından yeni girdileri özümsüyor” (Alibasic, 2009). Ancak, bu yeniden bütünleşme başka zorlukları da beraberinde getirmektedir.
İslam’ın Yeni Yorumları
Komünist dönem boyunca (1945-1980’ler), Bosnalı Müslümanlar ve diğer eski Yugoslav cumhuriyetlerinden Müslümanlar, Müslüman dünyasının geri kalanındaki ideolojik kargaşaya maruz kalmamıştır. 1990’larda komünist rejimin çöküşü ve Bosna-Hersek’e yönelik saldırılar bunu değiştirmiştir (Jusic, 2011, s. 128). Son otuz yılda Balkan bölgesi, yüzlerce insani yardım örgütünün, resmi ve gayri resmi grubun ve bireyin diğer mezheplerin ve diğer küresel Müslüman eğilimlerin öğretilerini ve uygulamalarını teşvik ettiği bir eritme potası haline gelmiştir.
En görünür gruplardan biri neo-selefi hareket olmuştur. Başlangıçta Muhammed ibn Vahab’ın öğretileri ve faaliyetleri etrafında reformist bir hareket olarak oluşturulan Bosna’daki neo-selefi grup, yerel halk ve ulema ile yaşanan bir dizi olay ve çatışmalar nedeniyle medyanın ve kamuoyunun dikkatini çekmiştir. Yüzyıllardır Bosnalı Müslümanların dinî geleneklerini sorgulamışlar ve eleştirilerini Hz. Peygamber’in doğum gününü (mevlit) kutlamak, diğer mezheplere göre namaz kılmak veya mezheplere saygı ve mesafe, tesbihat ve zikirde tesbih kullanımı, cemaat zikri, namazda bacakların konumu vb. gibi İslam’daki yenilikler (bidat) üzerine odaklamışlardır.[10] Neo-Selefi aktivistler, sayısız kitap, broşür, makale ve konferanslarında, çeşitli yeniliklerin yerel Müslümanların dinî uygulamalarına girdiğini ve bu nedenle sözde “Komünist İslam’ın köklü bir şekilde değiştirilmesini talep ettiklerini” savunmuşlardır.[11]
Yerel Müslüman nüfusun yeni öğretilere duyduğu hayal kırıklığı, en iyi şekilde, bu konulardaki polemikleri özetleyen iki yazar Fuad Sedic ve Izet Terzic’in “yalvararak el kaldırma” (dua) uygulamasına ilişkin dikkate değer gözleminde açıklanmıştır. “Müslüman Gençlere Öğüt” başlıklı makalesinde (Savjeti muslimanskoj omladinî):
Çoğu zaman, Müslümanlar, Fatiha’yı okurken sadece el kaldırdıkları için suçlandıkları, herhangi bir sebep olmaksızın veya belirsiz olabilecek bir ifade nedeniyle hapse atıldıkları bir sistemde yaşadılar, çünkü bu İslam dinini tercih etmek anlamına geliyordu. Bugün, dua ederken el kaldırmanın dinde bir yenilik olduğuna inananları da görüyoruz. Bu bireyler, bu konuda nasıl karar vereceklerini bilmiyorlar. (Alibasic, 2010, s. 355)
Bosna-Hersek İslam Cemaati, 1993 gibi erken bir tarihte resmî açıklamalarla yanıt vermiştir. Başmüftü Mustafa Cerić, tüm dinî ritüellerde ve tüm İslamî toplantılarda Hanefi okulunun yönetmeliklerine zorunlu uyum konusunda fetva yayınlamıştır. Sorun devam ederken, Bosna-Hersek İslam Cemaati’nin yürütme kolu olan Riyaset, aynı yıl İslam’ın yorumlanması ve camide davranış hakkında bir karar yayınlamıştır (Tucakovic, 2011, ss. 184, 185).
Zenica’daki İslam Pedagoji Fakültesi’nden Safvet Halilovic gibi bazı akademisyenler, sözde neo-Selefiler ve aşırılık yanlıları meselesinin abartıldığına inanmaktadır. Halilovic, medyanın ve Boşnakları bu şekilde aşırılık ve terörizmle suçlamakla ilgilenen merkezlerin kendilerini öldürenleri, katledenleri ve evlerinden kovanları mazur gördüklerini belirtmektedir. Ayrıca, İslam’dan bahsedildiğinde, çoğu kez gerçeği çarpıtan ve İslam’ı kendisiyle hiçbir ilgisi olmayan bir şeyle suçlayan terör uzmanlarına değil, ulemaya yaklaşılması gerektiğini savunmaktadır (Halilovic, s. 2010). Mustafa Cerić, röportajlarından birinde, yerel Bosna geleneklerine olumsuz yaklaşımlarıyla rahatsızlık veren kişilerin olduğunu doğrulamıştır. Bir de tekfir ve hicret bölgesinde olanlar vardır; yani dinde ayrıcalıklı ve iletişimde ulaşılmazdırlar (Cerić, 2006). Gözlemleri iki yıl sonra Preporod’da ayrıntılı olarak analiz edilmiştir. Bir gazeteci olan Mirnes Kovač, Bosna Müslümanları arasında neo-tekfirci ideolojinin Bosna’daki aşırı söylemini böylelikle incelemiştir (Kovač, 2008, ss. 36, 37).
Müslüman entelektüeller bu hassas meseleyle başa çıkmanın yollarını aramaktadırlar. Radikal bir yaklaşımın sadece işleri daha da kötüleştireceğinden korkmaktadırlar. Eski Reis Mustafa Cerić’in İslam Cemaati’nin önceki hataları tekrarlamayacağını belirten açıklamasında ihtiyatlılıkları hissedilebilir.[12] Müslümanlar, aralarındaki bölünmelerin kışkırtmalarına karşılık verecek ve temkinli çaba gösterecektir. İç diyalog ve hoşgörünün yolu uzun ve zordur, ancak bu herkes için mutluluk getirmenin tek doğru yoludur (Cerić, 2006). Müslüman liderler arasındaki genel his, bu sorunların geçici olarak çözülemeyeceğidir, ancak tartışmalar, kimlik ifadeleri ve İslam Cemaati’ne aidiyet duygusunun geliştirilmesi yoluyla Kur’ân ve Sünnet’ten gelen argümanlar temelinde çözülebilir.
Elbette geleneksel “ulema” yerel Müslümanların yüzyıllardır süren uygulamalarını fıkıh, hadis ve diğer disiplinlerin klasik kitapları temelinde entelektüel olarak haklı çıkarmaya çalışmıştır (Kurdic, 2002). 2011 yılında, Konrad-Adenauer Vakfı ile iş birliği içinde Bosna-Hersek İslam Cemaati İlmiyye Derneği (Ulema), Bosna Hersek’te “İslamî Sahne” adlı iki günlük bir kolokyum (bilimsel toplantı) düzenledi. Kolokyum, Bosna’nın önde gelen bilim adamlarından bazılarının sunumlarını yaptığı Saraybosna’daki İslamî İlimler Fakültesi’nde yapılmıştır. Neo-Selefi sorununun Bosna Hersek’te var olduğunu kabul eden kolokyum, konuya hem tarihsel hem de küresel bir bağlam sunmuştur (Karić, Reform Groups and Radical Movements in the Muslim History, 2011).
Bu program katılımcıları Bosnalı Müslümanların seküler bir devlette yaşamaları problemini ve yeni yapılan insan yapımı anayasa etrafında neo-Selefi gruplara yaklaşımları konuşmuşlardır. Fikret Karčić’in selefi kökenli bir internet sitesinde bulunan birkaç örnek vasıtasıyla seküler devlet ve neo-Selefi gruplar arasındaki ilişkiyi incelediği “Şeriat ve Seküler Kanunlar Arasında Müslüman Gruplar” çalışması incelenmiştir. Seküler devletin bayrağına saygı duyulmalı mı? Bir avukatın sekreteri olarak çalışılmasına izin verilmeli mi? Veya seçimlerde oy kullanılmalı mı? sorularına bütün neo-Selefi âlimler tarafından verilen cevaplar olumsuzdur. Bu ve diğer örnekler seküler devlet ile Müslümanlar arasında ortaya çıkan iletişimsizliğin aşırı örnekleri olduğunu göstermektedir. Bir insan burada Ortadoğulu aşırı grupların “cahiliye yasaları ve onun yapıcıları” gibi bilindik sözcük dağarcıklarını fark edecektir (Karčić, 2011, s. 65).
Karčić, İslam Cemaati’nin Bosnalı Müslümanlar arasında İslam’ın yorumlanması alanındaki gelişmeleri sürekli ve sistematik bir şekilde izlemesini, kendi zamanında ortaya çıkan sorulara bilimsel temelli cevaplar vermek, bilgi (ilim) yetkisiyle hareket etmek ve Müslümanların aralarında böyle bir itibar inşa etmek için gerektiğini öne sürüyor. Dahası İslam Cemaati teorik olarak İslamî kurum ve eğitim kurumlarının önceliği olan demokratik süreçler, vatandaşlık, seküler kanun üzerine Müslümanların ilişkisi gibi örneklerdeki önemli meseleleri ayrıntılandırabilir. Bu yaklaşım İslamî normların yorumunda yetkili olanlar ve Avrupa ülkeleri ve Bosna-Hersek üzerine yapılan uç yorumların eleştirel olmayan transferi için dar bir çerçeve olacaktır. Bu da bu yorumların potansiyel olumsuz sonuçlarını Avrupa ve Bosna Hersek’teki Müslümanların çıkarları için indirgeyecek veya elimine edecek Bosna Hersek’teki İslam Cemaati’nin otoritesini güçlendirecektir (Karčić, 2011, ss. 65,66).
Kültürün (Geleneğin) Anlaşılmasındaki Değişim
Müslüman dinî geleneğini, esas olarak neo-selefi fikir ve uygulamalarında yansıtılan dinî yorumlara karşı korumak hususunda Müslüman yazarlar, az çok etkili dinî akımlarda da dâhil olmak üzere, ilk başta nasıl tepki verecekleri konusunda şüpheye düşmüşlerdir. Daha önce İslam âlimleri, dinî kimliklerini korurken komünizm ve onun saldırgan ateizmiyle karşı karşıya kalmışlardır. Sonra, neredeyse bir gecede, Müslüman dünyasında bir süredir mevcut olmasına ve Bosna’daki Müslüman aktivistlerce ve entelektüellerce daha az aşina olmasına rağmen, sıklıkla dil ve argümanı kullanan aşırı dinsel sağcılıkla (selefilikle) uğraşmak zorunda kalmışlardır (Alibašić, 2010, p. 12).
İslam Cemaati, 1945-1990 döneminde mevcut olan tek tip dinî uygulamanın artık mümkün olmadığını fark etti. Bununla birlikte, iç altyapısını ve gücünü korumak için İslam Cemaati, meşru İslamî çoğulculuk içinde İslamî düşünceyi geliştirme eğiliminde olmuştur. Bu çoğulculuk, güçlü bir şekilde İslamî merkeze (el-vasatiya) yönelik İslamî reformizm (ıslaḥ) geleneğine dayanmaktadır (Alibasic, 2007, s. 5).[13] Bu yaklaşım iki yönlüdür. İlk olarak, Safvet Halilovic’in tanımladığı gibi, “İslam’ın yorumunda ılımlı yolu (el-vasatiyya) savunan” ılımlı çağdaş Müslüman yazarların çevirisini içermektedir (Halilovic S., 2010). Örnek olarak Yusuf al-Karadavi, bölgede yayınlanan yaklaşık yirmi kitapla özellikle popüler olmuştur. İkinci eğilim, Handzić (ö. 1944)[14] ise Džemaludin Čaušević (1938), Hüseyin Đozo ve Enes Karić, Fikret Karčić ve diğerleri gibi modern bilim adamları ve Mehmed ef. Handžić’in çalışmaları gibi Balkan bölgesindeki geleneksel reformizm okullarını yeniden canlandırmayı içerir (Alibasic, 2010, s. 5).
Bunun ışığında Saraybosna’da Boşnakların İslam Gelenekleri Enstitüsünün kuruluşu görülebilir. Enstitü, 2008 yılında Bosna Hersek’te kurulan İslam Topluluğu’nun bir araştırma kurumudur. İslam geleneği alanında araştırma ve eğitim veren Enstitü, Boşnakların İslam bilimlerine katkılarına, dinî uygulamalarına, göç ve demografik süreçlerine ve soykırıma karşı bulunan alanlara odaklanmıştır.
Kurumun yayınları ve diğer araştırma ve eğitim projeleri, Bosnalı Müslümanların zengin, yerel geleneklerini canlandırmaya ve onları kendi entelektüel ve ruhani tarihlerine sahip yerli Avrupalı Müslümanlar olarak tasvir etmeye amaçlamaktadır. Yüzyılın Başında Boşnakların İslamî Geleneği: İslam’ın Yeni Yorumlarının Zorlukları, Boşnakların Geleneğinde Salah (Hanefi Mezhebinin Argümanlarının Seçmeli Sunumu), 20. Yüzyılda Boşnak Ulemâ ve İslam’a Katkıları, Ahitname Mesajları: Çok Dinli Bosna Hersek’te Din Özgürlüğü, Bosnalı Müslümanların yeniden inşa ettikleri ve dayandıkları yerel dinî geleneğin teorik çerçevesini göstermektedir.
Genel olarak, yerel Müslüman nüfus için geleneğin önemini vurgulama eğilimi son zamanlarda artmıştır. İslamî İlimler Fakültesinden Adnan Silajdzic, “bireysel kimliğin temelini oluşturan gelenekleri olmadan hiçbir dindar insan olamaz ve bu da kişinin geleneğe kayıtsız kalamayacağı ya da tarafsız bir tutum alamayacağı anlamına gelir.” (Silajdzic, 2007, s.54). Komünist dönemde Müslüman kimliği dış etkenler tarafından sorgulandı, Müslüman âlimler bunu kimlik bağlamında cevapladı ve savundu; komünizm sonrası dönemde, Müslüman kimliğiyle birlikte gelenek, “dış” unsurlardan ziyade “iç” güçler tarafından saldırıya uğradı. Silajdzic, “geleneğin bize gelişimimizin alması gereken yönü gösterdiğini, bize güç verdiğini ve bizi güçlendirdiğini, geleneği reddetmenin son derece zarar verici sonuçları olduğunu” iddia etmektedir (Silajdžić, 2007, s. 54).
Şiddet Problemi
11 Eylül olayları, İslamî terörizm ve teröre karşı savaş için bir paradigma haline gelmiştir. Dünya çapındaki en etkili Müslüman âlimler bu konuya bir dizi açıklama, bildiri, makale ve kitapla derhal yanıt vermiştir.[15] Avrupa ve diğer yerlerdeki bu ve diğer terörist saldırılarının ardından gelenler, çeşitli şekillerde Bosna ve daha geniş Balkan bölgesindeki Müslümanları etkilemiştir. Bosna, Kosova ve Makedonya’daki savaşlar
sırasında gelişen İslam dünyası, örgütler ve ajanslarla bağlantılar zamanla şüpheli görülmeye başlanmış ve Bosna’da El-Kaide’nin yayılması tehdidi sebebiyle bazı insani yardım kuruluşları kapatılmıştır. Cohlman, Woehrell, Schindler ve diğerleri gibi yazarlar, Balkanlar’ı İslamî terörizm için yeni bir üreme alanı olarak sunmaktadırlar.[16] Balkan oryantalistleri, yerel Müslüman liderliği en kötü şöhretli teröristlerle bağlantı kurmakla sık sık suçlayan terörizm “uzmanları” tarafından desteklenmiştir.
Bölgedeki Müslümanların terörizm tartışmalarının çıkış noktası, genellikle New York, Londra ve Madrid’in dünya başkentlerinde gerçekleştirilen terör saldırıları ile Bosna Hersek’e yönelik saldırılar sırasında yaşanan cinayetler ve zulümler arasında bir korelasyon olmuştur. Batı şehirlerindeki masum sivillere yönelik saldırıların her düzeyde geniş çaplı bir uluslararası müdahaleyi kışkırtması Müslüman entelektüeller konusunda hayal kırıklığına uğratmıştır. Aynı zamanda, Bosna’da masum Müslüman siviller üzerinde gerçekleştirilen katliam ve soykırım, uluslararası toplumun herhangi bir büyük müdahalesi olmaksızın örtbas edilmiştir. Müslüman yazarlar, Batı’da terörizmin tamamen İslamî bir hareket olarak tanımlanmasından rahatsızdır. Bosna’da vahşet işleyenler Ortodoks Kilisesi’ne mensuptu ve savaşa gitmeden önce çoğu kez kilise tarafından kutsanmışlardı (Cerić, 2002).
Enes Karić’e göre, “İslamî” sıfatının “terörizm” kelimesiyle kullanılması sadece yanlış veya doğru değil, aynı zamanda bu eylem Batı’daki Müslümanların konumunu ve Müslümanların görüşlerinde Batı’nın konumunu karmaşıklaştırıyor (Karić, 2002, s. 9). Müslüman akademisyenler, terör saldırılarının İslam’ın temel öğretilerine aykırı olduğu ve daha geniş Müslüman dünyasındaki muadilleri gibi, bu mantıksız ve saçma eylemleri açıkça kınadıkları konusunda hemfikirler. Ayrıca, bir milyardan fazla Müslümanın birkaç kişinin eylemlerinden dolayı suçlanmaması gerektiği ve bu nedenle bu ayrımı açıklığa kavuşturmayanlara karşı çok eleştirel oldukları da kesin olarak açıktır. Bosnalı-Müslüman yazarlar terörizmin genel olarak ne olduğunu, dünya çapındaki temsilcilerinin kim olduğunu, neden meydana geldiğini ve hangi dinî geçerliliği ve temelleri içerdiğini belirleme girişimlerinde bulunmuşlardır.[17] Bosnalı-Müslüman yazarların terörizm konusundaki yazıları büyük ölçüde dünya çapında Müslüman ve gayrimüslim yazarların yazılarının bir yansımasıdır. Harun Yahya, Ahmed Akbar, John Esposito ve diğerlerinin eserleri bu bağlantının en iyi örnekleridir. Ayrıca, İslam’ın masum insanları terörize etmenin ve her türlü terör eylemi yoluyla siyasi veya başka amaçlar elde etmenin herhangi bir biçimine karşı olumsuz duruşunu teyit eden kanıtları ve dinî temelleri incelemiş ve sunmuşlardır.[18] Bununla birlikte, İslam’ı ve Müslümanların bu ilmî uyarlayarak ve genişleterek karşılaştıkları zorlukları düşünen Bosnalı yazarların otantik metinleri vardır. Zanlıları tarafından genellikle “Batılı düşmanlara karşı cihat” olarak adlandırılan terörist faaliyetler, 11 Eylül’den çok önce Karić tarafından tanımlanmaktaydı:
Çağdaş dünyadaki Müslümanların gerçek cihadı, Batı jumbo jetlerinin yok edilmesinde değildir, ancak günümüz Müslümanlarının gerçek cihadı, bu ve diğer güçlü uçakların Müslüman fabrikalarda inşa edilmesi ve üretilmesi olmalıdır. Ayrıca Müslümanların, başkalarının gücünü eleştirmek yerine samimi dindarlıklarını kendi güçlerinde haklı göstermeleri daha iyidir (Karčić, 2009, s. 122).
“İslamî” olarak adlandırılan terörizmin Müslümanlar ve diğer dinî topluluklar arasındaki ilişkiyi karmaşıklaştırdığı açıktır. Terörizm sorunu, yerel düzeyde siyasi partiler ve diğer etnik gruplar tarafından takipçilerini manipüle etmek veya siyasi amaçlar elde etmek için sıklıkla kullanılmıştır.
Bosnalı Müslüman bir yazar ve analist olan Muhamed Jusic, terörizmin İslam ve onun orijinal öğretisiyle hiçbir ilgisi olmadığını, ama kesinlikle İslam’ı hâkim kılacak bir ideolojiyi desteklemek adına İslam’ın ve İslamî geleneğin kötüye kullanılmasıyla, bir buçuk milyar Müslüman’ın Tanrı’nın insanlığa gönderdiği lütuf olduğunu ve Müslümanların kurtarıcısı olduklarını ilan eden küçük bir grubun siyasi amaçları için kullanılmasıyla ilgisinin var olduğunu ifade etmektedir (Jusić, 2015). Jusic, Müslüman yazarlar arasında, Müslüman militanlar tarafından kullanılan sığ kanıtların hem metinsel hem de tarihsel bağlamdan çıkarılmış Kur’ân ayetleri ve Hz. Muhammed’in örneklerini içerdiği şeklindeki genel kabul gören argümanı yineler:
Peygamber Efendimiz tarafından inşa edilen Medine gibi, pagan kabilelerin şiddet saldırılarına karşı vahyinin ilk yıllarında Müslümanları savunmak bağlamında yayınlanan ayetler Hicretten sonra ona barış içinde bir arada yaşama, etkileşim ve hoşgörü ilkelerine dayanan toplumlara uygulanamaz. (Jusić, 2015)
Jusić’e göre ihtiyaç duyulan şey, İslam’ın bu yorumlarını ortaya çıkarmak için “ulema” tarafından yaratılan ve desteklenen teorik bir çerçevedir. Bu, Müslümanları devlet ve toplum düzeninin aşırılıkçılarının bugün dediği 11. veya başka bir yüzyıla geri götürmek yerine, içtihadın kapısını yeniden açacak ve İslam’ı ve onun değişmez değerlerini 21. yüzyıla getirecek bir karşı anlatı geliştirecektir.
Avrupa İslam’ının Bir Prototipi Olarak Bosnalı Müslümanlar
Batı’da İslam ve şiddet üzerine tartışma, Müslümanların Batı’nın liberal değerlerine olan bağlılığını örtük olarak sorgulamaktadır. Bu tartışmalar çoğunlukla medyada görülüyor, bu da Müslümanları bir tehlike olarak gösteriyor ve İslam ile Müslümanlara karşı korkuları artırıyor. Enes Karić, “Avrupa Çapında Müslüman Karşıtı Kampanya” makalesinde, İslam’ın batı medyasında Batı’yı yutmaya gelen terörist bir savaşçı olarak tasvir edildiğini ifade ediyor (Karić, 2002). Bu tasvir sadece İslamofobik ve yanlış olmasının yanında, aynı zamanda son göçmenlerin yanı sıra, Boşnaklar, Kosovalılar ve Arnavutlar gibi yerli Müslüman gruplara ve yüz binlerce çok aktif ve sesli Müslüman din değiştirene ev sahipliği yapan Avrupa’da olmaktadır (Karagiannis, 2011). Bosnalı Müslüman tartışmalarının sayfalarında, Avrupa’daki Müslümanların Avrupa ve Batı toplumlarına etkili entegrasyondan yoksunluk; kamusal yaşam alanına yavaş bir dâhil olma ve siyasi çalışmaya gevşek katılım yanında yerel ve ulusal yönetime katılımın yavaş olması gibi başlıklar bulunmaktadır (Karčić, 2003, s. 139).
Bosnalı Müslüman yazarlar, Batı toplumlarında İslam’ın ve Müslüman toplulukların nasıl örgütlenebileceği, entegre edilebileceği ve kabul edilebileceğine dair vizyonlarını sunmaya çalışmaktadırlar. Söz konusu yazarlar, Avrupa başkentlerine dağılmış Müslüman göçmen topluluklarının dâhili olarak bölünmüş ve örgütsel olarak parçalanmış olduğunun bilincinde olarak, kurumsallaşmış İslam’ın Avrupalı geleceği için önemini vurgulamaktadır. Bu vurgu iki yönlüdür. Birincisi, laik devletlerde yaşayan Avrupalı Müslümanların dinî yaşamlarını iyileştirecekleri, Batı toplumlarına daha iyi entegre olacakları ve yerel ve ulusal hükümetler nezdinde temsil edilecekleri umulmaktadır. Mustafa Cerić, Avrupalı Müslümanlara Bildirge’sinde, Müslümanları Avrupa toplumlarına tam anlamıyla katılmaya, haklarını talep etmeye ve aynı zamanda görev ve yükümlülüklerini yerine getirmeye çağırmaktadır:
Avrupa’da yaşayan Müslümanlar, İslam’ı bir kabile, etnik veya ulusal kültür olarak değil, evrensel bir “Dünya görüşü” olarak Batılı izleyiciye sunmalıdır. Müslümanlar, sürekli olarak İslam’ın etnik veya ulusal rengiyle karşı karşıya kalırlarsa, Avrupalılardan İslam’ın evrensel mesajını takdir etmelerini bekleyemezler. Avrupalı Müslümanlar, Avrupa halkını İslam’ın evrenselliği ile etkileyebileceklerinden değil, aynı zamanda Avrupa Müslümanların İslam’ın evrenselliğinin gücünü ve güzelliğini keşfetmeleri için iyi bir yerdir. (Cerić, 2008)
Cerić, Avrupalı Müslümanların Avrupalı hukukun üstünlüğü, hoşgörü, demokrasi ve insan hakları değerlerine bağlılıkları olduğunu ileri sürmektedir. Aynı zamanda Avrupa’da İslam’ın kurumsallaşmasını, ekonomik kalkınmayı, çok kültürlü toplumlarda Müslümanların ihtiyaçlarını karşılayacak İslamî okulların gelişmesini, siyasi özgürlük ve parlamentoda temsilin yanı sıra kısıtlayıcı göç politikalarının gevşemesini ve Müslüman kişisel statü hukuku ve İslamofobi, etnik temizlik ve soykırımdan korunma hakkının tanınmasını beklemektedir (Cerić, 2008). Cerić, İslam’ın kurumsallaşmasında sadece Bosna ve Balkan Müslüman din işleri örgütü modelini Avrupa’ya ihraç etmeye çalışmakla kalmaz, aynı zamanda Müslüman dinî işlerin koruyucusu olarak Bosna’daki İslam Cemaati kurumunun önemini vurgulamaya çalışır.
İkincisi, Avrupa’da İslam’ın kurumsallaşmasına vurgu yaparak, Müslüman entelektüeller, başta neo-Selefi çevreler olmak üzere, Bosna’daki çeşitli gruplardan İslamî topluluğa ve Müslüman otoritelere yönelik devam eden saldırılara yanıt verir. Dolayısıyla, seküler bir devlette İslam’ın kurumsallaşmasının önemi Fikret Karčić tarafından daha fazla hukuki analizin konusu olmuştur. Bu yazara göre, dinî ve siyasi otorite arasındaki ilişkinin orijinal ve tarihsel modeli, onların yani; din ve devletin organik birliğiydi. Laik devlet, tam bir ayrılık gerektirdiği için Müslümanlar, özellikle de azınlık olarak yaşayanlar, devletten kopuk, özerk bir kurumsallaşmış yapı geliştirmişlerdir. Bosna Hersek’te bu yapı, ulema, vakıf işleri, eğitim (maarif) ve şeriat mahkemelerinin teşkilatını kapsamaktaydı. Daha sonra sosyalist Yugoslavya’da kurumsallaşmış yapı, Müslüman temsil organlarını, yürütme organlarını, bir anayasa mahkemesini, vakıf ve eğitim kurumlarını içerecek şekilde daha da gelişmiştir (Karčić, 2007, s. 33). Bu kurumlar, şeriat normlarının inanç düzeyine ve ahlâkî normlara dönüştürülmesinin ışığında, bu normların yorumlanmasından ve uygulanmasından sorumludur. Bu, düzenlemelerin yorumlanması (ifta), eğitim ve yetiştirme (adap), tavsiye (nasihat) vb. gibi yerleşik mekanizmalar aracılığıyla gerçekleştirilecektir (Karčić, 2007, s. 34).
Müslümanlar, İslam’ın kapsamlı bir yaşam tarzı olduğuna ve şeriatın hayatlarını ona göre yönlendirmeleri gereken bir kanun olduğuna inanıyorlarsa, o zaman Avrupa’nın sekülerleşmiş devlet sistemlerini nasıl kabul ediyorlar? Fikret Karčić, diğer tek tanrılı dinlerle birlikte İslam’ın yaşamı bütünlüğü içinde düzenleme eğiliminde olduğunu kabul etmektedir. Öte yandan; laik devlet, dinî ve siyasi alan arasında işlevsel bir farklılaşma gerektirir, bireylere dinî bağlılıklarına bakılmaksızın vatandaş olarak bakar ve bir uzlaşma veya çoğunluk kararının bir sonucu olan vatandaşlarının yasaya sadakatini gerektirir (Karčić, 2007, ss. 30, 31). Karčić gerçekçi bir şekilde, toplumda örtüşen fikir birliğine ulaşmak için dinlerin bazı gereksinimlerinden vazgeçmeleri gerektiğini savunmaktadır. Bu, Müslümanların seküler toplumlarda yaşamak ve kabul etmek için genel olarak şeriat normlarına bağlılıklarından vazgeçmeleri gerektiği anlamına mı gelmektedir? Genel olarak anayasal, idari, ceza (onbaşı), uluslararası hukuk vb. gibi devlete ait tüm şeriat normlarının laik bir devlette uygulanamayacağına inanır. Bununla birlikte; bu normlar tarafından emredilen veya yasaklanan her şey hala geçerlidir, ancak bunların ihlali için yaptırımlar uygulanamaz. Böyle bir yaklaşıma örnek olarak, hala yasak olan zinayı alır, zina için şu anda yaptırım uygulanmaz. “Seküler bir devlette yaşayan Müslümanlar için zina büyük bir günahtır (kebair) ve ahlâkî olarak kabul edilemez bir davranıştır, ancak yaptırım (ḥad) uygulanmadığı için bir suç (cürüm) değildir” (Karčić, 2007, s.32).
Ahmet Alibasic, kurumsallaşmış İslam’ın önemine radikalizm ve aşırıcılıkla mücadele açısından bakmaktadır. Çünkü örgütlü bir İslamî cemaatin varlığının radikallerin başarıya ulaşmasını engellediğini fark etmiştir. Radikalizm ve aşırılık fenomeni sadece gerek Bosna’da gerekse Diaspora’da İslam Cemaati’nin altyapısı ve faaliyetleriyle bulunmadığı bölge ve alanlarda mevcuttur (Alibacic, 2010, s. 9). Bu, genel idari ve eğitim altyapısı ile İslam Cemaati’nin güçlü birleşik faktörünün İslam’ın sapkın yorumlarına karşı önleyici tedbirler sağlayabildiğini göstermektedir.
Yukarıdaki tartışmalar, Bosna’da Avrupa’daki Müslümanlar etrafında görünen metinleri temsil etmektedir. Bu tartışmalar yeni değildir. 19. yüzyılın sonlarında Avusturya-Macaristan yönetiminin ilk on yıllarının, İslam ve Müslümanların İmparatorluk ve Avrupa’daki yeri hakkında Bosnalı Müslüman çevrelerde bir dizi tartışmaya yol açtığını daha önce belirtmiştik. Yüzlerce yıl coğrafi açıdan Avrupa’nın bir parçası olarak ve yüz elli yıldan fazla idari olarak geçtikten sonra, Bosnalı Müslüman yazarlar, İslam’ın kışkırtıcı ifadelerinin “bir mülteci, yabancı veya bir Truva atı” olmasına rağmen, İslam’ın varlığını Avrupa’ya yabancı bir şey olarak görmemektedirler (Karčić, 2003, s. 136).
Sonuç
Bosnalı Müslümanlar, yalnızca komünizm sonrası değil, aynı zamanda çatışma sonrası ve geçiş dönemi sosyal gerçekliği ışığındaki tartışmalarında da çeşitli akımlar geliştirmişlerdir. Etnik ve ulusal kimliğinin yanı sıra fiziksel olarak hayatta kalmalarına yönelik endişeler çok sayıda yazarın eserlerine yansımıştır. Soykırım, savaşlar, saldırganlık, millet, devlet vb. konular katı terimlerle herhangi bir teolojik önem taşımamakla birlikte, pratikte Bosna’daki Müslüman entelektüel söylemine içsel olarak bağlıdırlar.
Farklı fikir ve öğretiler akını son on yılda Müslümanların düşüncelerini etkilemiştir. Müslüman yazarlar, kendi geleneklerinin, ulemanın ve klasik İslamî eserlerin yeniden onaylanmasına yönelik çalışmalarla Bosnalı Müslümanların düşüncelerini ve uygulamalarını teorik olarak haklı çıkarmaya çalışmanın yanında, bunun için Müslüman dünyasında rol modeller aramaktadırlar. Kimliğin ve yerel geleneğin önemini vurgulayan eserler yeniden gün yüzüne çıkmıştır. Müslümanlara dinin bireysel ve kolektif tezahürünü ve kimliklerinin korunmasını sağlayacak, zamanın zorluklarına ve kurumsal gelişmeye (İslam Cemaati’nin), İslamî meşru cevapları temin eden İslamî düşüncenin daha da gelişmesi beklenebilir (Karčić, 2006).
Diğer bölgelerdeki meslektaşlarına benzer şekilde, Bosna’daki Müslüman bilginler terörist saldırıları ve İslamî aşırılığın yükselişini kınarken, aynı zamanda yirminci yüzyılın sonunun kendi arka bahçelerinde masum sivillerin kitlesel bir şekilde öldürüldüğünü vurgulamışlardır. Bir bakıma, son savaş ve soykırım deneyimi, doğrudan ve dolaylı olarak Bosnalı Müslüman yazarların yukarıdaki tüm tartışmalarını etkilemiştir.
Bosnalı Müslümanları İslam dünyasına bağlayan güçlü bağlara rağmen, Müslüman yazarlar Avrupa topraklarında yaşadıkları koşullara ve çevreye uygun yerel bir İslam oluşturmaya çalışmaktadırlar. Sonuç olarak; son otuz yıldır Müslüman âlimler, seküler toplumlarda İslamî uygulamaların nasıl sürdürüleceği sorusuna, İslam’ın birincil kaynakları temelinde cevaplar aramaktadırlar. Şeriat normlarının kişisel bir düzeye, yani bireysel dindarlık ve ahlâk âlemlerine indirgenmesi kaçınılmazdır. Ancak dinî uygulamaları korumak ve ilerletmek için Müslümanların şeriat normlarını koruyacak, yorumlayacak ve uygulayacak bir kurum aracılığıyla örgütlenmesi gerekmektedir. Fikret Karčić, Mustafa Cerić ve diğer yazarların eserleri, İslamî ilkeler temelinde, İslam Cemaati tarafından somutlaştırılan organize bir Müslüman kurumun pratik ihtiyacını, faydasını ve önemini defalarca vurgulamaktadır.
Kaynakça
Alibašić, A. (2007). Pravci i Elementi Razvoja İslamske Tradicije Bošnjaka u Bosanskom Kontekstu. Retrieved from Fakultet İslamskih Nauka: http://www.fin.ba/nastavna-sredstva/tekstovi
Alibašić, A. (2007). The Profile of Bosnian İslam and What West European Muslims Could Benefit from it. Retrieved from Akademiers: http://www.akademiers.de/fileadmin/user_upload/ download_archive/interreligioeser-dialog/071116_albasic_bosnianislam.pdf
Alibašić, A. (2010). Militantni Ekstremisti Haridžije Našeg Doba. Retrieved from CNS: http://cns.ba/docs/militantni_ekstremisti_haridzije_naseg_doba_ahmet_Alibašić.pdf
Cerić, M. (2002). İslam Protiv Terorizma . Proceedings of the NATO Conference on Terrorism in Viena on 14th of June 2002 . Viena.
Cerić, M. (2006, December 29). Bajramski Intervju Sa Reis-ul-Ulemom Mustafa ef. Cerićem . Dnevni Avaz. Retrieved from İslamska Zajednica.
Cerić, M. (2008). Declaration of European Muslims . Retrieved from Rijaset: http://www.rijaset.ba/en/index.php?option=com_content&view=article&id=66
Halilović, N. (2008, May 12). Dan Džamija – 1993 – 2007 Godina . Retrieved from Rijaset: http://www.rijaset.ba/index.php?option=com_content&view=article&id=966:dan-dramija&catid=119:nezim-ef-haliloviuderris&Itemid=57
Halilović, S. (2010). Bošnjaci Su Narod Sa Burnom Prošlošću . Novi Pazar: Mešihat İslamske Zajednice u Srbiji.
Hasanović, A., & Đozo, H. (1999). Fetve. Sarajevo: Bemust.
Jusić, M. (2011). İslamist Movements in The Twentieth Century And Their Presence In BiH . In İslamic Scene in Bosnia And Herzegovin (p. 128). Sarajevo: Udruženje Ilmijje İslamske Zajednice u BiH and Fondacija Konrad Adenauer, Sarajevo.
Jusić, M. (2015). Šta Terorizam Ima sa İslamom? Retrieved from al-Jazeera Balkans: https://balkans.aljazeera.net/opinions/2015/11/22/sta-terorizam-ima-s-islamom?gb=true
Karčić, F. (2003). İslamski reformizam u Bosni i Hercegovini u 20 stoljeću. Ljudska Prava - Časopis za sve pravno-političke probleme, 121.
Karčić, F. (2006). Šta je to islamska tradicija Bošnjaka? Preporod.
Karčić, F. (2007). İslam u Sekularnoj Državi: Primjer Bosne i Hercegovine. In A. Alibašić, Religija i Sekularna Država - Uloga i Značaj Religije u Sekularnom Društvu iz Muslimanske Kršćanske i Jevrejske Perspektive sa Fokusom na Jugoistočnu Evropu. Sarajevo: Fondacija Konrad Adenauer.
Karčić, F. (2009). İslamske teme i perspektive. Sarajevo: El-Kalem.
Karčić, F. (2011). Alternative Muslim groups between shari’ah and secular law. In İslamic Scene in Bosnia And Herzegovina (pp. 62,63). Sarajevo: Udruženje Ilmijje İslamske Zajednice u BiH and Fondacija Konrad Adenauer.
Karčić, F. (n.d.). İslamske teme i perspektive.
Karagiannis, E. (2011). İslamic Activism in Europe: The Role of Converts . Retrieved from https://ctc.usma.edu/İslamic-activism-in-europe-the-role-of-converts/
Karčić, E. (2002, September 1). Anti-Muslim Campaign Across Europe. Novi Selam.
Karčić, E. (2002). Bosanske muslimanske rasprave : Hrestomatija, Volume I. Sarajevo: Sedam.
Karčić, E. (2002, September). Jesu li Subjekt Radnje Milijarda i Tri Stotine Miliona Muslimana? . Novi Selam, p. 9.
Karčić, E. (2003). Muslimansko Iskazivanje Vjere u Evropi Danas. Znakovi Vremena, 139.
Karčić, E. (2009). İslam i Muslimani Pred Savremenim Izazovima – Hrestomatija Tekstova, Eseja i Intervjua. Retrieved from Bosna Muslim Media: http://bosnamuslimmedia.files.wordpress.com/2009/08/05-dr-enes-Karić.pdf
Karčić, E. (2011). Preporod – Svjedok, Arhiva i Vremeplov Naše Novije Povijesti . Retrieved from Fakultet İslamskih Nauka: http://www.fin.ba/index.php/download/index.php?option=com_content&view=article&id=966
Karčić, E. (2011). Reform Groups and Radical Movements in the Muslim History. In İslamic Scene in Bosnia and Herzegovina. Sarajevo: Udruženje Ilmijje İslamske Zajednice u BiH and Fondacija Konrad Adenauer.
Kovač, M. (2008, October, November 15, 1, 15). Neo-Tekfirijska Ideologija Među Muslimanima Balkana: Ideje, Pobornici i Koncepti . Preporod, pp. 42,43; 30,31; 36,37.
Kurdić, Š. (2002). Ramazan i Teravih-namaz u Svjetlu Hanefijskog Mezheba. Zenica: İslamska Pedagoška Akademija.
Okvirni Program Povratka Izbjeglica i Raseljenih Osoba u BiH za Period 2009-2014 . (n.d.). Retrieved from UNHCR: http://www.unhcr.ba/images/stories/Spotlight/returnprogrammefinalbos.pdf
Omerdić, M. (2005). Muharem Omerdić, Imami šehidi : Monografija . Sarajevo: Udruženje ilmijje İslamske zajednice u BiH.
Omerika, A. (2006). The Role of İslam in the Academic Discourses on the National Identity of Muslims in Bosnia and Herzegovina 1950-1980. İslam and Muslim Societies: A Social Science Journal, 364.
Silajdžić, A. (2007). Muslims in Search of an Identity. Sarajevo: Faculty of İslamic Studies.
Tucaković, E. (2011). The Role of the İslamic Community, the Media and State Institutions in Finding Solutions. In İslamic Scene in Bosnia and Herzegovina (pp. 184,185). Sarajevo: Udruženje Ilmijje İslamske Zajednice u BiH and Fondacija Konrad Adenauer.
[1] Örneğin bkz.: Fejzulah Hadzibajric, Ilmihal: Osnovi İslamske Vjere (Saraybosna: Starješinstvo İslamske Zajednice U SR BiH, 1972); Naim Hadziabdic, Novi Ilmihal: Udzbenik Vjerske Obuke (Saraybosna: Starjesinstvo İslamske Zajednice, 1977).
[2] Ta’limul İslam, elli binin üzerinde kopya ve on altı baskı halinde basılmıştır. Redzep Muminhodzic, Ta’limul-islam: Udzbenik Za Drugi Stupanj Polaznika Vjerske Obuke (Saraybosna: Starješinstvo İslamske Zajednice U SR Bosni i Hercegovini, 1981).
[3] Idris Demirovic ve Eşref Kovacevic, Uvod U Kur’ansko Pismo (Saraybosna: Starješinstvo İslamske Zajednice U Bosni i Hercegovini, 1980); Kâmil Silajzic, Tedzvid: Pravilno Ucenje Kur-ana (Saraybosna: Starješinstvo İslamske Zajednice Za Bosnu i Hercegovinu, Hrvatsku i Sloveniju, 1980); Smail Fazlić ve Muhamed Mrahorovic Zbirka Dôva (Saraybosna: Starješinstvo İslamske Zajednice Bosne i Hercegovine, Hrvatske i Slovenije, 1986).
[4] Tevfik Muftić, Arapsko-Srpskohrvatski Rječnik (Saraybosna: Izvršni Odbor Udruženja Ilmije u SRBiH, 1973).
[5] Bakınız Jusuf Ramic, Bosnjaci na El-Azheru (Saraybosna: El-Kalem, 1997).
[6] Örneğin Preporod’daki Politik Poligon sütununa bakınız.
[7] Ana yayınevlerinden toplanan verilere göre: El-Kalem, El-Kelimeh ve Libris. www.el-kalem.ba, www.el-kelime.rs.
[8] Örneğin bkz: “Autobus - Bordel za Silovanja Bošnjakinja”, Takvim, 2000, s. 125; Michael Sells, “Vjera, Historija i Genocid u Bosni i Hercegovini”, Glasnik İslamske Zajednice, Ocak-Şubat 1998, s. 133; Smail Čekić, “Genocid nad Bosnjacima Srebrenice; Sigurne Bölgesi UN-a, Jula 1995”. Novi Muallim, Tanrım. VIII, br. 30 (2007), str. 10-18; Ismet Dizdarevic, Krivica za genocid i kajanje. Novi Muallim, Tanrım. VIII, br. 30 (2007), str. 34-39. Muharem Omerdić, Prilozi izucavanju genocida nad Bosnjacima (1992-1995), Saraybosna, 1999., El-Kalem, 505 str.; Muharem Omerdic, Imami şehidi: Monografija, Sarajevo, 2005, Udruzenje ilmijje İslamske zajednice u BH, 119 str.; Muharem Omerdic, Bosna Hersek’te İslam Kültürünü Yok Etmeye Yönelik Bir Sırp Girişimi (1992-1995), ISESCO, Rabat - Fas Krallığı; Smail Cekic, Bosna-Hersek Cumhuriyeti’ne Karşı Saldırı: Planlama, Hazırlık, Yürütme Bölüm I ve Bölüm II.
[9] Daha fazlası için bkz. http://www.institut-genocid.unsa.ba/en/stranica.php?idstranica=4.
[10] Örneğin bakınız: Ahmet Alibašić, ed., Savremene Muslimanske Dileme (Saraybosna: Centar za Napredne Studije, 2010), ss. 341-370.
[11] Örneğin bakınız: Cerić, Upozorava na Pokušaje Nametanja Agresivnog İslama (Zagreb: Dnevnik, 8 Kasım 2006) <http://dnevnik.hr/vijesti/svijet/Cerić-upozorava-na-pokusaje-nametenja-agresivnog-islama.html> [27 Kasım 2009’da erişildi].
[12] Pandza, Handzzic ve Dobraza gibi nüfuzlu Müslüman bilim adamlarının İslam Cemaati içindeki iç karışıklıklara atıfta bulunularak İslam Cemaati’nin Vakıf Meclisi tarafından hain ve terörist olarak ilan edilmiştir.
[13] Ahmet Alibasic, Pravci i Elementi Razvoja İslamske Tradicije Bošnjaka u Bosanskom Kontekstu (Sarajevo: Fakultet İslamskih Nauka, 2007) http://www.fin.ba/nastavna-sredstva/tekstovi [17 Nisan 2010’da erişildi] (s. 5).
[14] Mehmed Handzic (1906-1944) önde gelen bir müderris (öğretim görevlisi), vaiz, üretken bir yazar ve topluluk aktivistiydi. Tefsir, hadis ve İslam medeniyeti alanında yazdı. Daha fazlasını görmek için: Mahmud Traljic, Istaknuti Bosnjaci (Saraybosna: El-Kalem, 1998), ss. 114-125.
[15] Âlimler, aktivistler ve liderler: Mustafa Mashhur, The Muslim Brotherhood (Mısır); Kazi Husein Ahmad, emir Cemaat-i İslam (Pakistan); Matiur Rahman Nizami, emir Cemaat-e-İslamî Bangladeş (Bangladeş); Şeyh Ahmed Yasin, İslamî Direniş Hareketi (Filistin); Rashid al-Ghannushi, Ennahda Hareketi (Tunus); Fadzil Noor, Tüm Malezya Partisi (Malezya) ve kırk diğer Müslüman akademisyen ve politikacı.
[16] Diğerleri arasında bakınız: Shaul Shay, İslamic Terror and the Balkanlar (Herzliya: Interdisciplinary Center, 2007); Steven J. Woehrel, İslamic Terrorism and the Balkans (Washington D.C.: Congressional Information Service, Library of Congress, 2005); John R. Schindler, Kutsal Olmayan Terör: Bosna, El Kaide ve Küresel Cihad’ın Yükselişi (St. Paul, MN: Zenith, 2007); Evan Kohlmann, Al-Qaida’s Cihād in Europe: the Afghan-Bosnian Network (Oxford: Berg, 2004).
[17] Örneğin bakınız: (Karčić, Fikret. Terörizm: Dinle Olan Anlamı, Tarihi ve Bağlantısı ve Terörizmin Tanımı: Müslüman Kurumların Tepkileri. Saraybosna: Bosna Hersek’teki İslam Cemaati Riyaseti, 2002.
[18] Bakınız: John L. Eposito, Unholy War: Terror in the Name of İslam (New York: Oxford UP, 2002); Muhammad J. Akbar, The Shade of Swords: Jihād and the Conflict between İslam and Christianity (Londra: Routledge, 2002); Harun Yahya, İslam Terörü Lanetler (Elmhurst, NY: Tahrike Tarsile Qur’ān, 2002).